19 Ekim 2012 Cuma

ANKARA BAROSU 62. OLAĞAN GENEL KURULU BARO BAŞKANI AV. METİN FEYZİOĞLU'NUN AÇIŞ KONUŞMASI


ANKARA BAROSU 62. OLAĞAN GENEL KURULU; BARO BAŞKANI AV. METİN FEYZİOĞLU'NUN AÇIŞ KONUŞMASI

Değerli Meslektaşlarım,
Ankara Barosu'nun Değerli Üyeleri,

Bugün, 13 Ekim. Ankara'nın Başkent oluşunun 89. yıldönümü. Bu önemli günde, Türkiye'nin lider Barosu, Başkentimizin Barosu Ankara Barosu'nun Genel Kurulu'nu açmaktan ayrıca onur duyuyorum. Cumhuriyetimiz gibi Başkentimiz ve Baromuz sonsuza dek dimdik ayakta durmaya devam edecektir.
Bu önemli günde, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü ve onunla birlikte mücadele eden tüm devlet adamlarını, kutsal vatanımızı korurken şehit düşmüş bütün vatan evlatlarını, ebediyete intikal etmiş bütün meslektaşlarımızı, rahmet, şükran ve saygıyla anıyorum.
Açılışımıza katılmış bütün misafirlerimizi selamlıyor, Genel Kurulumuza başarı ve tebrik mesajı göndermiş olan herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli Meslektaşlarım,
Bundan 2 yıl önce, 10 Ekim 2010'da yapılan Genel Kurulumuzda bize verdiğiniz göreve layık olmak için var gücümüzle çalıştık; meslektaşlarımıza verdiğimiz sözleri yerine getirdik.
Hukuk devleti ve demokrasi yolunda Ankara Barosu'nun, kuruluşundan bugüne kadar verdiği mücadeleyi sizden aldığımız destekle hep birlikte devam ettirdik.
Ülkemiz, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinde önemli bir dönemeçten geçiyor. Bu noktada biz avukatlara ve Barolara her zamankinden daha büyük görevler düşüyor. Baroları sadece meslek odaları olarak görmek isteyenler; Baroları belge veren, mühür basan, kimliksiz ve kişiliksiz şubelere dönüştürmeye çalışanlar şunu bilmelidirler ki demokrasi ve insan hakları mücadelesinin öncüsü yüzyıllar boyunca daima avukatlar ve Barolar olmuştur.
Savunma hakkının yok edildiği bir yerde haktan, hukuk devletinden, kişi güvenliğinden, bağımsız ve tarafsız yargıdan, özgürlük ve demokrasiden bahsedilemeyeceği açıktır. Ankara Barosu olarak biz, haksızlık kimden gelirse gelsin, haksızlığın hedefinde kim olursa olsun, kim ne derse desin yalnız hukukun tarafı olduk.
Toplumun, üniversitelerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, "korkulu bir sessizlik" içerisinde olduğu bu dönemde, "sessizlerin sesi" olmayı kutsal bir görev bildik.
Bugün tasfiye haline sokulmuş Özel Görevli Mahkemelerin kaldırılmasında en etkili kampanyayı Ankara Barosu başlatmış ve sürdürmüştür. Geldiğimiz noktada, doğrudan doğruya siyasi iktidar tarafından "demokrasilerde bulunmaması gereken mahkeme"ler olarak nitelendirilmiş olan Özel Görevli Mahkemeler, TBMM tarafından kapatılmış, ancak dünya hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek şekilde ellerindeki işleri bitirinceye kadar yargılama yapmalarına imkan tanınmıştır. İzahı imkansız bu çelişkili durum, ülkemizde hukuk devleti ve demokrasinin içine düşürüldüğü derin krizin bir göstergesidir.
Değerli Meslektaşlarım,
Benimle birlikte omuz omuza mücadele veren bütün meslektaşlarıma ayrıca teşekkür ediyorum. Genel Kurulumuza sunulan 2010-2012 Çalışma Raporumuzda hep birlikte yürüdüğümüz bu zorlu mücadelenin ve yapılan faaliyetlerin çok az bir kısmına yer verebildik. Faaliyetlerimizi mümkün olduğunca sizlerin bilgisine güncel olarak sunmaya çalıştık. Mesleğimiz ve Baromuz, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, toplum huzuru ve mutluluğu adına yaptığımız faaliyetlerimiz kısaca elinizde bulunan faaliyet raporlarında yer aldı. Bu faaliyetlerimizin bir çoğunu, kendi üyeleri arasından divanını oluşturan  özerk çalışan kurullarımız eliyle gerçekleştirdik.
Bu dönemde yaklaşık 250 mesleki faaliyet gerçekleştirdiğimizi; 2012 Uluslararası Hukuk Kurultayı'nın ise Türkiye'de gündem yarattığını gururla ifade etmek istiyorum.
Kurumsallaştırdığımız Avukat Hakları Merkezimizle 7 gün 24 saat bir kale gibi meslektaşlarımızın arkasında durduk. Yüzlerce avukat hakkı ihlaline müdahale ettik. Mahkemeler, mahkeme kalemleri, savcılar, icra müdürlükleri, karakollar, cezaevleri ve ilgili tüm kurumlar avukat hakkının ne olduğunu ve bir Baro tarafından nasıl korunduğunu gördüler. Birimize yapılan haksızlığın hepimize yapıldığını anlamadığımız takdirde hak mücadelemizin başarılı olamayacağını biliyorduk.  Avukatın savunma yapmasının karşısına çıkarılan her engelin aynı zamanda bireyin temel hakkının ihlali olduğunu, avukatın olmadığı, sistemden dışlandığı bir toplum düzeninde insan hakkından, hukuk devletinden ve demokrasiden bahsedilemeyeceğini; böyle bir yerde hakim ve savcıların cübbe giymiş bürokratlara dönüşeceğini, avukatın hak veya yetkisinin ihlal edilmesi, kısıtlanması, elinden alınması durumunda asıl hedefin toplumda birey olarak yaşama hakkına sahip olan kişiler olduğunu, bireyin köleleştirilmeye çalışıldığı her yerde saldırının önce avukatlara yapıldığını biliyorduk.
Herkes bilmelidir ki, avukatlar ve barolar demokrasinin lokomotifi, hukuk devletinin savunucusu ve adaletin güvencesidir. Biz Ankara Barosu olarak, Baromuz mensubu meslektaşlarımızın avukat haklarının ve avukatlık onurunun korunması, adaletin gerçekleştirilmesi için gerekli evrensel ilkelere uygun olarak mesleğimizin yürütülmesi için önce meslektaşlarımızın sorunlarına koştuk. Ankara içi veya dışı, Adliye içi veya dışı, meslektaşlarımızın karşılaştıkları sorunlarda yanlarında olduk. Faaliyet raporumuzda bu mücadeleye ilişkin pek  çok somut örnek bilginize sunulmuş bulunmaktadır.
Günlük mesleki hayatımızı etkileyen faaliyetlerimizin bazılarını burada sunmak istiyorum:
·                    Tutuklu müvekkillerimizle haftanın yedi günü, mesai saatleriyle sınırlı olmaksızın görüşme hakkına, Baromuzun açtığı davayla kavuştuk.
·                    Cezaevlerinde avukat görüşme odalarının kamera sistemiyle takip edildiğinin meslektaşlarımız tarafından iletilmesi üzerine yapılan görüşme ve yazışmalar neticesinde uygulamanın sonlandırılması sağlandı.
·                    Savcılık kalemi sorgusunda vekaletname istenmesine Baromuzun girişimiyle son verildi; Başsavcılık tarafından avukatlara ayrı bir sorgu penceresi tahsis edildi.
·                    Delil olarak kullanılacak nüfus kayıt örneklerinin vekaletname ibrazı halinde avukatlara verilmesi sağlandı. Avukatların Adli Sicil Genel Müdürlüğünde sıra beklemeden adli sicil kaydı almaları temin edildi.
·                    Masraf avanslarının yalnızca Adliyedeki postaneden değil, Türkiye’nin her yerindeki postanelerden yatırılması imkanı yaratıldı.
·                    Önceki Genel Kurul'da verdiğimiz önerge ile gerçekleşen üç yıl ve daha az mesleki kıdemde olan genç meslektaşlarımızın ve engelli meslektaşlarımızın baro aidatlarının asgari oranda alınması yönündeki uygulamamızın, bu dönemde, 40 yıl ve üzerinde meslek kıdemi olan ustalarımız için de uygulanması kararını aldık ve Sayın Genel Kurulumuza önerdik.
·                    6111 Sayılı Kanunun SGK Prim Borçlarının yapılandırılmasına ilişkin getirdiği düzenlemelerden yararlanmak isteyen meslektaşlarımızın, SGK Ankara Bölge Müdürlüğü’nde oluşan uzun kuyruklarda beklemesini önlemek amacıyla doğrudan doğruya SGK Genel Müdürü ile görüştük, meslektaşlarımızın başvurularının Baro kaleminde alınarak, Baromuz tarafından topluca SGK’ya gönderilmesini sağladık.
·                    Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı ile yürüttüğümüz yazışmalar neticesinde, avukatların bürolarında sabit POS cihazıyla ve haciz mahallerinde seyyar POS cihazıyla müvekkillerinin alacaklarını ve kendi avukatlık ücretlerini tahsil edebilmelerini temin ettik.
·                    Bazı kolluk merkezlerindeki ifade almalarda vekaletname ibrazının istenmesinin hukuka aykırı olduğunu açıkladık, takip ettik ve hukuka aykırı uygulamalara son verilmesini sağladık.
·                    UYAP’ın paralı hale getirilmek istenmesi üzerine, bir imza kampanyası başlattık ve 5000 imzalı dilekçemizi TBB ve Adalet Bakanlığına sunduk. Bundan bir süre sonra, TBB ile Adalet Bakanlığının yaptığı bir protokol uyarınca UYAP’ın avukatlara paralı hale getirildiğini üzülerek öğrendik. UYAP’ın, hakim ve savcılar gibi yargının kurucu unsuru olan avukatlara paralı hale getirilmesinin hiçbir kanuni dayanağı olmadığını, tarafları kim olursa olsun, kamu hizmetinin kanuni dayanak olmaksızın bir protokolle paralı hale getirilemeyeceğini söyledik, iptal davası açtık, sonucu bekliyoruz. Bu girişimlerimizin de etkisiyle, UYAP ücretleri indirildi, fakat hukuksuzluk son bulmadı.
·                    Adli Yardım Merkezini sosyal devlet ilkesine yakışır şekilde topluma tanıtmak ve bu hizmeti hızlandırmak, etkin hale getirmek için Adliye dışında belediyelerde de Adli Yardım Merkezleri açtık.
·                    Havayolu şirketlerinin avukatlık kimliğini kabul etmeyen uygulamalarına son verdirdik.
·                    Baromuzun girişimiyle Tebligat Kanununda değişiklik yapıldı; avukat bürolarına tebligatların resmi çalışma gün ve saatleri içinde yapılacağı hükme bağlandı, cumartesi günü tebligat yapılmasının önüne geçildi.
·                    Ankara Adliyesinin olumsuz fiziki koşullarını iyileştirmek için çaba harcadık; avukat odalarını yeniledik.
·                    En uygun primle, en kapsamlı mesleki sorumluluk sigortası imkanı yarattık.
·                    Sağlık hizmetinde büyük indirimler ve konfor sağladık.
·                    Otellerle, lokantalarla, araç kiralama şirketleriyle, otobüs şirketleriyle görüştük, Ankara Barosu mensupları için anlamlı indirim oranları aldık.
·                    Adliye otoparkının güvenliğini sağlamak için kamera sistemi kurduk.
·                    Bugün özellikle genç meslektaşlarımızın çok rağbet ettiği ABEM Teras Kafe’yi açtık; Baro Kahve’yi baştan sona yeniledik.
·                    Gölbaşı tesislerimizde mutfağın kapasitesini 3 misline çıkardık; hizmetin kalitesini lüks lokanta seviyesine getirdik.
·                    Baronun bir ticarethane olmadığını gösterdik; sertifika programlarının ücretlerini, masrafları kısmen karşılayacak seviyelere düşürdük; eğitim seminer ve programlarını tüm meslektaşlarımıza ücretsiz olarak gerçekleştirdik.
·                    Tesislerimizdeki avukat ve ABAYS üyesi avukat indirimlerini anlamlı şekilde arttırdık. Vefat eden üyelerimizin birinci derece yakınlarının da indirimli hizmet almasını sağladık.
·                    Kütüphanemizi yeniden düzenledik. Kadın hakları için ayrı bölüm açtık. Görme engelli kütüphanesini her kuruma örnek olacak seviyeye çıkardık; engelli meslektaşlarımıza sorun yaratan koridor kapılarının kaldırılmasını sağladık; Engelli Meslektaşlar Kurulu’nun taleplerini titizlikle yerine getirdik.
·                    Baromuzun web sitesi ve Adliyedeki LCD ekranların kontrolü, bu işi yapan özel şirketten alınarak, yeni kurduğumuz Bilişim Birimine verildi. Böylece veri tabanımızın kontrolü, kurumsal bir yapıda olması gerektiği gibi, Baromuza geçti.
·                    Kurul, komisyon ve merkezlerimizin Baromuz web sitesine bağlı kendi web sitelerini kurmalarının teknik alt yapısını oluşturduk; bu web sitelerine veri giriş yetkisini kendilerine verdik.
·                    Türkiye'de ve Barolarda bir ilk olan Yasa İzleme Enstitüsü’yle hakim, savcı, avukat, akademisyen, milletvekili ve Meclis’teki yasa uzmanlarını aynı çatı altında toplayan tek kurum olduk. Türkiye’nin her yerinden akademisyenler, hakimler, savcılar, avukatlar, milletvekilleri, Enstitümüzün Genel Kurul üyesi. Aynı masaya oturuyor, atölye çalışması yapıyoruz. Bir Baro’nun çatısı altında oturup, bu kişilerin, atölye çalışması yapması, bir kanunun nasıl çıkarılacağını konuşmaya, çıkarılmış bir kanunun eleştirisini yapmaya başlaması gerçekten hem heyecan hem de umut veriyor. Bununla  gurur duyuyoruz. Ülkemizde son zamanlarda temel yasalarımızda yapılan değişiklikleri kamuoyuna ve ilgili makamlara ulaştırmak için çok sayıda meslektaşımız ve akademisyenle çok sayıda toplantı ve çalışma gerçekleştirdik. yasa İzleme Enstitüsü'nü birçok kurum ve kuruluşun yasalarla ilgili kurum içi eğitim talep ettiği bir merkez haline getirdik. Yeni yasaların tanıtılması konusundaki bu çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
·                    Türkiye kadın hareketine büyük katkılar sağlamış olan Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezinin birikimini, Gelincik Projesiyle, şiddet mağduru kadınlara verilen kısıtlı danışmanlık hizmetinden sahada mücadele yürüttüğümüz aktif avukatlık desteğine dönüştürdük. Gelincik Projesi’ne sadece kadına karşı şiddetle mücadele anlamında bakmamak gerekir, aynı zamanda Baro’nun ve avukatların toplumdaki insanların canına, tenine dokunan, elini tutan bir rol üstlenmesini sağladığı için önemsiyoruz. Böylece toplum, Baro’nun hayatlarını doğrudan, anında etkileyen bir konumda olduğunu anladı. Avukat ve Baro halkla buluştu, toplumu kucakladı. Ankara Barosu, dayak yiyen, işkence gören kadını sahiplendi, sorumluluğunu üstlendi. Toplum adına o kadından özür diledi. Atılan bu somut adımlarla ve proje kapsamında yapılan çalışmalarla bu konudaki yasaların değişmesinde etkili olundu.
Gelincik Projesi, Türkiye’de bir il özel idaresinin maddi destek verdiği tek Sosyal Sorumluluk Projesi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Ankara Valiliği, Ankara İl Özel İdaresi, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü ve onlarca sivil toplum örgütü proje destekçilerimiz. Ankara Barosu’nun tescilli markası olan Gelincik Merkezi diğer pek çok baroda da birer birer açılmaya başladı. Biz Ankara Barosu olarak, fark yarattık; söz söyleme hakkını kazandık; bununla gurur duyuyoruz.
·                    Kasım 2011 tarihinde Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı'nın Barolara göndermiş olduğu "Avukatlık Kanun Taslağı çalışmasının son aşamasına gelindiği ve tartışılacak konu başlıklarının sunulduğu" yazı ile gündeme gelen Avukatlık Kanunu Taslağı'nın, mesleğimiz ve Barolarımız için büyük tehlike arz ettiğini gördük. Ankara Barosu olarak meslektaşlarımızı bilgilendirmeyi görev bildik ve topyekun bir mücadeleye giriştik. Üzülerek belirtmeliyim ki, bugün, demokrasi havariliği yapanların bir kısmı o gün susmuş veya  tüm Barolara, "Ben iktidarımı paylaşmam" diyebilmiştir.
            Bu kapsamda, Ankara Barosu olarak biz, Türkiye’de avukatlığın, yabancı avukat ortaklıklarının kontrolüne geçmesine yönelik çok ciddi bir girişimi, Türkiye’deki bütün avukatları uyarma noktasında öncülük ederek önledik. Verdiğimiz gazete ilanları ve açıklamalar ile Türkiye'deki bütün avukatları tehlikeye karşı uyardık.  10 yıldan az meslek kıdemi olan avukatların, yani genç avukatların, Yargıtay’da, Danıştay’da, Asliye Ticaret ve Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava takip etme haklarının ellerinden alınmak istendiğini tüm Türkiye'ye duyurduk. Ankara’da yaklaşık 5 bin, Türkiye’de yaklaşık 30 bin – ki bu Türkiye’deki avukatların aşağı yukarı yarısı anlamına geliyor- kendi bürolarını kapatması anlamına geliyordu. Bu meslektaşlarımız, asgari ücrete mahkum edileceklerdi. Kendi bürosunu açma hakkı fiilen elinden alınmış, avukatlığı adeta yarım avukatlığa dönüşmüş bu meslektaşlarımızın Türkiye’ye davet edilecek olan yabancı avukatlık şirketlerinde emekleri sömürülerek ucuz iş gücüne dönüştürülmesi amaçlanıyordu.  Öyle sanıyoruz ki bu projenin gerçekleşmesini önledik. Ama kalıcı çözüm olabilmesi için herkesin, bütün meslektaşların bu tehlikenin bilincinde olması gerekir.
·                    Ankara Barosu olarak edinilmiş tüm haklarımızı koruyarak Avukatlık Kanunu ile ilgili yapılması düşünülen değişiklik önerilerimizi ilgili yerlere ve meslektaşlarımızın bilgisine sunduk. Bu konudaki mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.
Kıymetli Meslektaşlarım,
Avukatlık Kanunu’nda meslek alanımızı genişletecek, mesleki onurumuzu koruyacak, staja giriş ve levhaya kayıt aşamalarında yapılacak sınavlar yoluyla meslekte kaliteyi arttıracak, stajyer avukatlara karşılıksız burs imkânı sağlayacak, meslektaşlar arasında dayanışma havuzu oluşturacak yeşil pasaporta imkan sağlayacak, somut ve gerekçeli önerilerimizi hayata geçirmek için başlattığımız girişimleri devam ettireceğiz.
Bu dönemde, Ankara Barosu’nda katılımcı demokrasinin kurumsallaşmasını sağlamaya kararlıyız.
Kurul, komisyon ve merkezlerimizin özgürce seçimlerini yapmalarını, faaliyetlerinde Baronun maddi – manevi desteğini daima almalarını vazgeçilmez şekilde gelenekselleştirmek zorundayız.
Yargının kurucu unsuru olmak, bilgili olmayı zorunlu kılar. Meslek içi eğitim faaliyetlerimiz aynı şekilde devam edecektir.
Gelincik Projesi gelişmeli, diğer barolara yaygınlaştırılmasına devam edilmeli, Ankara Barosu kadına ve çocuğa karşı şiddetle mücadelede daima lider olmalıdır.
Yasa İzleme Enstitüsü ile yeni zirvelere tırmanmalı, yasa yapma süreçlerinde etkin şekilde söz sahibi olmalıyız.
Mesleğe yeni başlayan genç meslektaşlarımıza indirimli baro aidatına devam edilmelidir.
Engelli meslektaşlarımıza mümkün olan her türlü imkan ve kolaylık sağlanmalıdır.
Çocuk haklarının korunmasında haklı ünümüzü korumalı, herkese örnek olmaya devam etmeliyiz.
Tüketici hakları bilincini topluma yerleştirmeli, ceza yargılamasında uzlaştırmalarda avukatlara büyük iş imkânı sağlayacak şekilde uzlaştırmacı avukat kurumunu daha işlevsel kılmalıyız.
İlçelerdeki meslektaşlarımızla sergilediğimiz dayanışma ve işbirliği, Ankara Barosu’nda gelenekselleşmelidir.
Kadın Hakları Merkezimizle yalnızca Ankara’yı değil, tüm Türkiye’yi bilinçlendirmeye, kadın hakları konusunda kitleleri eğitmeye devam etmeliyiz.
Genç meslektaşlarımızın baro siyasetinde ve faaliyetlerinde önleri daima açık olmalıdır. Bu anlayışı bizlerden sonra baro başkanı ve yöneticileri kim olursa olsun değişmeyecek şekilde yerleştirmeliyiz.
Sizi temin ederiz ki herkes, Baro Meclisi yoluyla katılımcı yönetim anlayışının etkili şekilde hayata geçtiğini görecektir. Yeni kurduğumuz Baro Meclisi kurumsallaşmalı, bizden sonra gelecek bütün yönetimler de, Baro Meclisinin kararlarını mutlaka dikkate almalıdır. Kıymetli Meslektaşlarımız, göreceksiniz Baro Meclisi Ankara Barosunda fevkalade etkili bir denet-denge mekanizmasını kuracaktır.
AB ve Dış İlişkiler Merkezi özellikle genç meslektaşlarımız açısından uluslararası alana açılırken başvuracakları bir rehber haline getirilmelidir.
Ücretli çalışan meslektaşlarımızın, kamu avukatı meslektaşlarımızın sorunlarını hafifletmek için yapılması gereken kanun değişikliğine bağlı çözüm önerileri TBB ile birlikte titizlikle takip edilmelidir.
Hepsinden önemlisi, yabancı avukatlık ortaklılarına izin verecek ve hepimizin geleceğini elimizden alacak olası kanun değişikliği girişimlerine karşı top yekun mücadele kararlılığımızı devam ettirmemiz zorunludur.
Hayatımda duyduğum en onurlu sıfat, ülkemin her köşesinde karşılaştığım vatandaşlarımızın "Ankara Barosu Başkanımız" deyişidir. Bu onurlu sıfatı sizler adına taşıdım.
Bu düşüncelerle, Ankara Barosu 62. Olağan Genel Kurulu'nun başarılı geçmesini diliyor, Baromuzun Kurul, Komisyon, Enstitü ve Merkezlerinde fedakarca görev yapan meslektaşlarıma ve tüm meslektaşlarıma, Baromuzun büyük özveriyle çalışan Müdürü ile tüm personeline verdikleri destek için şahsım ve Yönetim Kurulumuz adına en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ankara, 13 EKİM 2012

28 Eylül 2012 Cuma

2 Kasım 1971 tarihinde Irak Türk Öğrencilerinin Saddam rejimine karşı İlk boykot Silkinme Hareketi


2 Kasım 1971 tarihinde Irak Türk Öğrencilerinin Saddam rejimine karşı İlk boykot Silkinme Hareketi

Yazan: Av. Sadun KÖPRÜLÜ
Irak Türklerinin dikta rejimlere yönelik ayaklama, Silkinme hareketi tüm kesimlerle birlikte tüm işkence, baskı, acı saldırılara karşı ercesine, yiğitçesine başararak, Irak Türkleri büyük bir millet olduğunu kanıtlayarak sokaklara, caddelere inerek varlıklarını göstermişlerdir.
Arap BAAS partisine karşı İlk defa Irak’ın Türk şehri Kerkük’te ve öteki Türk bölgelerinde tüm milletlerden önce Türkler çok önemli Arap BAAS partisine karşı büyük bir boykot, silkinme düzenleyerek  Karşılık vermişlerdir.
Kıyıcı diktatör rejimin sinsi, asimilasyon politikasıyla Irak Türkleri kanlar, şehitler vererek bir bölüm haklar elde etmişlerdir Türklerinin Kerkük’teki 120 okuldan 112’si isim ve tabelaları Türkçeye değiştirtmiş ve oluşturulan komisyonlarca Türkçe kitapların basımına hızla başlatılarak yayınlanmıştır.
BAAS Rejimi ve değişme Türklerinin kendi dillerini Türkiye Türkçeyle olunmasına engel durarak çok sayıda Türkleri idam ederek, hapishaneye atarak sonradan bu dikta rejim bu hakları almak üzere baskılar nedeniyle birçok insanlarımızı tutuklamıştır.
Ancak Türkçe eğitim yapıldığı 1970 döneminde Emniyet birimlerinin baskı ve işkence gözetmeleri, gözaltına aralıksız devam ederek, Irak Türk milletinin her türlü baskıyla korkutularak Arapça eğitim talebiyle dilekçe vermeye zorlanmaları sonucunda Irak Türkleri bütün eğitim hakları ellerinden geri alınmıştır.
Irak Türkleri durumu 2 Kasım 1971 tarihinde öğrenci, öğretmen ve tüm kesimlerinin birliğiyle Kerkük’te dükkânları kepenek indirerek, ve okulları 7 gün süreyle kapatarak protesto etmiştir, Bu protestolar sırasında Emniyet mensupları ile halk arasında çatışmalar meydana gelmek üzere ve birçok Türkler tutuklanarak hapsedilmiştir.
Irak Türklerinin Silkinme Boykotuna Musul şehrine bağlı Türk ilçesi TELAFER, ALTUNKÖPRÜ, TUZHURMATU ve bir çok Türk bölgeleri birlikte katılmışlardır, cedde iş yerleri okullar kapatılarak hiç kimse okula işyerlerine uğramadan silkinme boykotu sürdürmeye çalışarak yiğit TELAFER ilçesinde polis Merkezini yandırarak, gösterişler başlatılarak, yapılarak okula tüm Türk Öğretmen, Öğrenciler Boykot ederek gedmemişlerdir.
Kerküklü kan kardeşleriyle tüm ilçe, köy, Türk bölgelerimiz el ele, gönül gönüle korkuya, saldırıya, ölüme rağmen canlarıyla durmuşlardır.
İlk Irak Türkmen silkinme boykotu Irak diktatörü sarsılmakla bıktırmıştır.
Ve Arap BAAS rejimi toplantılarını sürdürerek tüm gücüyle Irak Türklerine saldırarak tutuklamalar, idamlar, hapisler başlatılmıştır.
Bu Silkinme Boykot Kerkük şehrinde 45 uzakta olan ALTUNKÖPRÜ ilçesinde çok büyük önemli olmuştur ALTUNKÖPRÜ Türkleri karşılık vererek kardeşleri Kerkük Türkleri yanında durmakla destek vererek üç gün ALTUNKÖPRÜ ilçesinde Dükkân, çarşı kapatılarak, 7 gün okullar kapatılmıştır. Bütün kahvehane, çayhane iş yerleri kapatılmıştır özellikle Alçak su, Beşiktaş, Altunköpru, Orta yaka, Çevrik, Sultan Özbek, okulları, kahvehaneler kapatılmıştır
Bu Boykotta öğrenci, öğretmenlerin yanında ALTUNKÖPRÜ ilçesinde çok büyüklerimizde bu davaya katılarak destek vererek gençler, öşrenci, öğretmenler yanında Boykotu sürdürmüşlerdir, bunlardan Avni Çaycı, Usta Vahit Mardan, Enver Hacı Vali, Demirel, Cavit Demirel ve Pazarda çalışan soydaşlarımız.
Türklerinin tarihinde ilk Türkmen Silkinme Boykotu Milli Mücadele  Yolumuzda parlak bir ışık, güneş olarak Irak Türklerinin büyük bir millet olduklarını tüm Haklarından alındıklarına BAAS Yönetimine karşı  varlığımızı ve büyük bir millet olduğumuzu yansıtmak için hatırlama cevap verme masajının vurgulamazı   sayılmaktaydı.
Irak Türkleri yüzyıllardır Irak’ta varlıklarını sürdürmektedirler.
Tarih boyunca çeşitli işkence, baskı ve zulme maruz kalan Türkmenler her şeye rağmen ayakta kalmak için mücadele ederek direnmişlerdir.
Irak Türkleri Irak nüfusunun 3. büyük unsurunu oluşturmaktadır. Nitekim bu ülkede yaşayan diğer insanlar gibi bütün hakların kendilerine tanınması konusunda yıllarca mücadele ederek şehitler vermişlerdir.
24 Ocak 1970 yılında Irak hükümeti Devrim Komite Konseyi Türkmenlere Yasa (kanun) hükmünde “Kültürel Haklar” tanıdı. Bu haklar aşağıdaki maddeleri içermektedir.
1-Türkçe okumak (tedrisat)
2-Enformasyon Bakanlığına bağlı olarak Türkçe gazete ve dergi basımı ve yayımı
3-Irak Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak Türkmen Eğitim Müdürlüğünün oluşturulması.
4-Irak Kültür Bakanlığına bağlı olarak Türkmen Kültür Müdürlüğünün kurulması.
5-Türkmen Yazarlar Birliğinin kurulması resmi olarak gazetede yayınlanmıştır.
Okullarda eğitimin özellikle Türkmence olarak vurgulanmasının temeli Türkiye ve Türkiye Türkçesiyle olan bağları zayıflatmak ve Arapça olan mevcut alfabenin Latin alfabesine dönüştürülmesini engellemek  idi.
BAAS rejimi ilk günden Türkiye Türkçesi ile olmasına karşı durarak birçok nedenler ortaya atarak okullarının kapatılmasına karar vermiştir.
Bu hakların tanınmasının ardından başta Kerkük olmak üzere tüm Türkmen bölgelerinde Türkmence eğitime hızla geçinmiştir.
İlkokul öğrencisi kendi dilleriyle okumaya çok sevinmişlerdir.
Şöyle ki, Kerkük’teki 120 okuldan 112’si isim ve tabelaları Türkmence olarak değiştirtmiş ve komisyonlar kurulmuştur Türk kitapların basılmıştır
Ancak bu çalışmalar 1971 yılının sonuna kadar devam etmiştir.
Ve baskılar başlayarak okullar kapatılmaya başlanmıştır.
Ve Türkmence eğitim döneminde emniyet, gizli servis birimlerinin baskı ve entrikaları aralıksız sürmekle her türlü oyunlarla bütün eğitim hakları geri alınmıştır.
Eğitim çalışmaları konusu alanında Türkmen milletine uygulanan entrika ve danışıklı dövüş politikası, Yazarlar Birliğini oluşturulması konusunda da aynı şekilde izlenmiştir. Arap BAAS rejimi kendi adamlarını, elamanlarını iş başına getirmeye çalışmıştır böylece milliyetçi, mücadeleci Türkleri uzaklaştırarak birçoğunu suçsuz yere tutuklamıştır, hapishaneye atarak, idam etmiştir.
Önce, Türkmen Yazarlar Birliğini kurulmasına müsaade eden Irak BAAS Hükümeti birliğin yönetim kurulunu oluşturan üyelerin, Türkmenler tarafından seçilmeyerek, kendi tespit ettiği kişilerin atanması şeklinde verdiği kararla durumu yine Türkmenlerin aleyhine çevirmiştir.
Irak Enformasyon Bakanlığına bağlı olarak Türkmence gazete ve dergilerin yayınlanması konusunda tanınan haklar da ne yazık ki, Türkmen halkına olumlu bir şekilde geri dönmemiştir.
Çünkü sadece hükümet yanlılarının gazetede yazı ve makale yayınlamasına izin verilmiş, BAAS partisinin gözü daima bu gazete ve dergilerin üzerinde olmuştur. Özellikle Bağdat’ta çıkan Türkmen Kardeşlik dergisi
Durumun farkında olan Irak Türkleri bu uygulamayı protesto ederek basılan dergi ve gazeteleri satın almamış ve boykot etme yoluna gitmiştir.
Ayrıca Irak’ta Saddam döneminde yayınlanmış olan bu dergiler gazeteler Türkmen halkı tarafından alıcı ve okuyucu bulamamıştır.
Türkmen halkı eğitim haklarının elinden geri alınmasına tepkisiz kalmamıştır.
Irak Türkleri tam olarak durumu 2 Kasım 1971 tarihinde Kerkük’te dükkânları kepenek indirerek ve okulları 7 gün süreyle kapatarak protesto etmiştir.
Bu Silkinme boykotla tutuklanarak, hapsedilen insanlarımızdan Hüseyin Demirci
(Tembel Abbas) gizlice idam edilerek aziz naaşsını yandırarak Kerkük Televizyon istasyon yanına cadde ortasına bırakılmıştır.
Tutuklanan bir kısım öğretmen ve öğrenciler daha sonra 1979-1981 yılları arasında idam edilmişlerdir, İdam edilenler arasında öğretmen Muhammet Korkmaz, Rüştü Muhtar oğlu, Celil Terzi oğlu, Mehmet Remzi Saatçi, Mustafa Telaferli, Yaşar Tuzlu, Dr Necdet Koçak, Rıza Demirci, Abdullah Abdurrahman, Adıl Şerif, ve birçok sayıda başka kahraman yiğitler bulunmaktadır.
Irak Türklerinin  mücadele tarihinin bir parçasının oluşturan bu büyük silkinme, Boykot olayı tarih boyunca baskı altında yaşamaya mahkum edilmiş olan insanlarımızın acı hatıralarından bir tanesi olarak akıllara kazınmıştır.
24 Ocak 1970 tarihinde Türkmenlere tanınan bu haklar Irak hükümetinin yapmış olduğu bir iyilik olarak algılanamaz, bunlar Irak Türklerinin ezelden beri sahip olduğu haklardır, Bunların tekrar geri alınması ise Türkmen milletimize ve insanlığa yapılan ayıbın en büyük örneğidir.
Önce Araplaştırma politikasıyla yaşayan Türkler Saddam rejiminden kurtarmalarıyla yinede tam olarak özgürce yaşamamaktadır, her gün şehitler vererek acı durumda Kürtleştirme politikasıyla yan, yana yaşamaktadırlar, Suikastlar, patlama, kaçırma, öldürme olayları her gün yaşanılmaktadır.
Şimdi Türkmen milleti cellât Saddam rejimi düştükten sonra Anne haklarını şehitlerimizin kanlarıyla almaya çalışarak bütün Türkmen elimizde çok sayıda Anne dilimizle Eğitim yapan Türkçe okullarımız açılmıştır, bunun yanında Irak Türkmen kuruşlarımız Parti, Dernek, Örgütlerimiz, Teşkilatlarımız  Türkmen şehirlerimizde, Köylerimizde, İlkelerimizde açılmıştır.
Anne, Babalardan, Kan kardeşlerden biricik arzumuz bu Türkçe okullarımıza, Milli kuruluşlarımıza önem değer vermelidirler,
Artık büyük Milletimiz gözleri, Gönülleri hayatları gibi tüm haklarını korumalıdırlar. Savunmalıdırlar dillerine sahip çıkmalıdırlar.
Tüm korkuya, ölüme karşı durarak milletimizi her bir alanda savunmalıyız.
Bu haklar kanla, şirin canlarla alınmıştır.Onu birlikte korumalıyız.
 Bu uğurda milli mücadelemiz sonsuza dek sürerek haklerimize el koyanların, göz tıkan düşmanların paylarını vereceğiz.
Saddam rejiminden sonra biz Irak Türkleri olarak tarihimizi, varlığımızı dünyaya bildirerek, milletimizin nasıl bir büyük atılgan, kahraman, yiğit bir millet olmasını tüm barışçı gösterişlere Bağdat’ta, Kerkük’te, TUZHURMATU, TELAFER’DE, ALTUNKÖPRÜ, tüm bölgelerimizde katılarak kan döktük, şehitler verdik yolumuzdan, ilkemizden dönmedik.
Ve dönmeyeceğiz.
Bundan sonra birliğimizle şehirli, köylümüzle kanla, silaha sarılarak savaşla, barışla olsu TÜRKMENELİMİZİ koruyacağız hiçbir düşmana bırakmayacağız, KERKÜK, ERBİL, MUSUL, DİYALA, VASİT, AZİZİYE, TUZHURMATU, TAZEHURMATU, ALTUNKÖPRÜ, TELAFER ve tüm yerlerimiz, topraklarımız için can kanlar vererek, onları savunarak, düşmanlara terk etmeyeceğiz.
Milletimizin tüm kesimiyle bu büyük Silkinme boykotta birkaç gün Öğrencilik sırasında okullara kilit, anahtar vurmakla gözaltına bir çok soydaşlarımızla alınarak Kerkük Emniyet Müdürlüğünde her türlü işkence görmüştük,
 Ve bu uğurda milli mücadele yolunda aziz şehitlerimizi rahmetle anarken, yolumuza ve davamıza gururla ve onurla devam edeceğimize aziz Türk milletimiz önünde söz veriyoruz.
Mücadelemiz dünya ve Irak Türkleri olarak ölene dek, can, kan verene dek sürerek, tüm zaferleri elde edene kadar, yolumuz Türklüğe, yolumuz Turan’a doğru Bozkurt, Kızıl elmaya, Ötükene doğru giderecektir.
Umutlarımız, ilkemiz, ereğimiz gerçek olana kadar geriye dönmeyiz, dönmeyiz. Ereğimiz gerçek etmeye kadar bu yolda yürümemizi sürdüreceğiz.